ÇÖLYAK HASTALIĞI HAKKINDA BİLMENİZ GEREKENLER

Çölyak hastalığı, özellikle bağırsakları hedef alan bir otoimmün (özbağışıklık) bozukluktur. Bağırsakların gerekli besinleri emmesini engelleyerek kalsiyum, demir, B12 gibi vücut için önemli olan maddelerin eksikliklerine neden olur. Çölyak hastalığına ilişkin anlayışımız ve farkındalığımız son yıllarda değişmiş olsa da hala yeterince bilinmemektedir.

Bu bilinmezlik halk arasında çölyak hastalığı ile ilgili bazı doğru olmayan önyargıların da kaynağıdır. Çölyak hastalığı olan herkesin karın ağrısı, şişkinlik veya ishalden mustarip olduğunu düşünülmektedir. Ancak aslında, kalıtsal gluten intoleransı teşhisi konan birçok yetişkinde bu semptomlar görülmez.

Ayrıca buğday, arpa ve çavdar gibi tahıllarda bulunan bir protein olan glüten, çölyak hastalığı olmayan kişilerde de gastrointestinal sıkıntıya ve diğer semptomlara neden olabilir.

Çölyak hastalığı bir çocukluk yaşı hastalığı değildir. Çölyak hastalığı, bir bebeğin glüten ile ilk karşılaşmasından sonra herhangi bir zamanda gelişe de genellikle çok daha sonraki yaşlarda da tanı konabilir. Tanı ortalama 46-56 yaşlarında konmaktadır. Orta yaşta ve daha ileri yaşlarda, genellikle besin eksikliğinden kaynaklanan anemi veya osteoporoz gibi rahatsızlıkların nedeni araştırılırken çok sayıda insana tanı konmaktadır.  Vakaların yaklaşık %25'ine 60 yaşından sonra tanı konur.

Genellikle çölyak hastalığının genetik kökenlidir. Tip 1 diyabet, Hashimoto tiroiditi ve dermatitis herpetiformis gibi başka bir otoimmün rahatsızlığı olan kadınlarda daha sık gözlenir. Ailesinde çölyak tanısı olan kişilerde çölyak olma riski 4 kat artar.

Genetik yatkınlığı olan kişilerde çölyak hastalığının tetikleyicisinin ne olduğu tam bilinmemekle birlikte yaygın teori, fiziksel veya duygusal stresin (viral enfeksiyon, ameliyat, korku, kaygı, vb.) "anahtarı çevirebileceği" ve hastalığın ortaya çıkmasına neden olabileceğidir.

Çölyak hastalığı öncelikle bağırsakları hedef alsa da sadece bağırsakları etkilemez. Hastalığı olan kişilerde glüten tüketimi, ince bağırsağın mukozasını tahrip edebilen bir bağışıklık sistemi saldırısını tetikler. Sağlıklı bir ince bağırsak, besinleri emen villus adı verilen parmak benzeri çıkıntılarla kaplıdır. Çölyak hastalığında, bağışıklık sistemi glütenin parçalanmasını ve emilmesini sağlayan bir enzim olan ‘’bağırsak dokusunda bulunan transglutaminaz enzimine’’ saldırır. Doku tarnsgşutaminaz enzimi gluteni yeterince parçalayamayınca immun sistem parçalanmayan gliadin parçalarını da hedef alır. Normalde bağışıklık sisteminin saldırmaması gereken bu maddelere saldırması ile oluşan immun reaksiyon bağırsak dokusunun (villuslar) yapısını bozar, düzleşmelerine, iltihaplanmalarına neden olur. Sonuçta villuslar besinleri emme yeteneği bozulur. İshal, karın ağrısı, zayıflama vb. gibi semptomlar oluşur.

Çölyakta sadece bağırsak sorunları olmaz. Aslında, çölyak hastalığı sinir, endokrin ve iskelet sistemlerini etkileyen beyin sisi, adet dönemlerinde değişiklikler, kas ve eklem ağrısı gibi birçok farklı semptomlara da yol açabilir. Çünkü çölyakta bağışıklık sisteminin hedef aldığı ‘’doku transglutaminaz’’ enzimi santral sinir sistemi dahil vücudumuzda birçok başka yerde de bulunur.

Glüten içeren besinleri tükettikten sonra kendinizi hasta hissediyorsanız, çölyak hastalığınız olduğunu düşünebilirsiniz. Ama bu doğru olmayabilir. Çünkü çölyak hastalığı ve glüten hassasiyeti aynı şey değildir. Bazı kişilerde çölyak dışı glüten duyarlılığı (glüten intoleransı) vardır ve bu, glüten yedikten sonra rahatsız edici sindirim semptomlarına neden olabilir. İkisi birbirinden farklı rahatsızlıklardır.

Çölyak hastalığı, ‘’doku transglutaminaz’’ enzimi ve onun parçaladığı ‘’gliadin’’e karşı antikorlar nedeniyle oluşur. Çölyak dışı glüten duyarlılığında ise bu maddelere karşı antikor oluşumu tetiklenmediği için veya bağırsak hasarına neden olmaz. Yine de bu soruna sahip bazı kişiler glüten içeren yiyecekler yedikten sonra beyin sisi, konsantrasyon güçlüğü, kas ağrıları ve yorgunluk yaşayabilirler.

Aslında çölyak olmayan dışı glüten duyarlılığı iyi tanımlanmamıştır.  Bu sorunu yaşayan kişilerin glütene mi yoksa glüten içeren gıdalardaki başka bir maddeye karşı mı duyarlı olduğu bilinmemektedir. Bir olasılık, buğday dahil olmak üzere birçok gıdada bulunan fermente edilebilir oligosakkaritler, disakkaritler, monosakkaritler ve poliollerden oluşan ve  FODMAP olarak bilinen şeker benzeri moleküllerin sindirim sistemine girmesidir. Bağırsak bakterileri FODMAP molekülleri ile karşılaştığında gaz ve şişkinlik olabilmektedir.

Başka bir olasılık da buğday alerjisidir. Buğday yendikten sonra ağız ve boğazda şişme, kaşıntı veya tahriş gibi semptomlara neden olabilir. Cilt döküntüsü, burun tıkanıklığı, baş ağrısı yanı sıra kramplar, mide bulantısı ve kusma da görülebilir. Hatta bu semptomlar bazı kişilerde anafilaksi olarak bilinen yaşamı tehdit eden bir alerjik reaksiyona da neden olabilir.

Çölyak hastalığında bugün için bilinen ama ne yazık ki her zaman işe yaramayan tek tedavi tüm glüten içeren yiyeceklerden kaçınan bir diyet yapmaktır. Çölyak hastalığı olan kişilerin yaklaşık %20'sinde, glütensiz sıkı bir diyete rağmen semptomlar ve bağırsak dokusundaki bozukluklar devam eder. Diyete yanıt vermeyen çölyak hastalığına refrakte çölyak hastalığı denir.

Ama bazen de hasta glütensiz diyeti çok iyi uygulayamaz. Yanlışlıkla glütene maruz kalındığında, aralıklı belirti ve semptomlar görülür. Bu durum genellikle glütensiz olduğu iddia edilen ancak olmayan hazır veya restoran yiyecekleri yendiğinde meydana gelir. Glüten içeren yiyeceklerle çapraz bulaşma da başka bir ihtimaldir.

Semptomların, glütensiz sıkı bir diyet uygulandığı halde mi yoksa çapraz bulaş nedeni ile mi devam ettiğinin ayrımı hastanın tedavisi açısından önemlidir. Böyle bir durum hastanın tedaviye ne kadar yanıt verdiği bazı testler ile ölçülebilir.

Çölyak tanısında kullanılan ‘’doku transglutaminaz’’ ve “demaine gliadine’’ karşı antikorların düzeyinin tedavi ile düşüp düşmediği de belirli aralıklarla takip edilir. Antikorlar varsa, bağırsak hasarının devam edip etmediğini anlamak için bağırsak biyopsisi yapılır. Ayrıca emilim bozukluğu olup olmadığını anlamak için demir, D vitamini, B12, Magnezyum, vb. maddelerin düzeyleri ve karaciğer enzimleri gibi metabolizma testleri de belli aralıklarla takip edilmelidir.

Olası istemsiz glüten tüketiminin değerlendirilmesi için idrar ve/veya dışkıda bulunan gluten immünojenik peptitleri (GIP'ler) de ölçülebilir. Ancak bu peptitleri ölçmek için kullanılan testlerin standardizasyonu henüz yeterli değildir. Glüten metabolizmasındaki bireysel değişkenlik de bu tespiti güçlendirmektedir. Ayrıca glüten alımından sonra GIP’lerin idrarda tespit edilme süresi maksimum 12-24 saat dışkıda ise 1-7 gündür.

Uzm. Dr. Tutku Taşkınoğlu

Eklenme Tarihi: 18.03.2025 17:19:09